Başarılı olmanın yolunun çok çalışmaktan geçtiğini küçüklüğümüzden beri duymuşuzdur. Bu bilgi çoğunlukla da doğrudur zaten. ‘’10 bin saat kuralı’’na göre herhangi bir şeyde dünya çapında uzman olmak için 10 bin saat pratik yapmak gerekiyor. Mozart’ın 6 yaşında müzik yazmaya başladığını biliyor muydunuz? Buna rağmen başyapıtı olarak nitelendirilen No. 9, K.271, 21 yaşından önce bestelenmedi. Mozart o zamana kadar 10 yıldır konçerto besteliyordu. Ya da müzik efsanesi Beatles’ı Beatles yapan şeyin Amerika’ya gelmeden önce Hamburg’da bir gece kulübünde haftanın 7 günü 8 saat boyunca yaptıkları yorucu performanslar olması bu kurala güzel bir örnektir.
Ancak her zaman pratik yapmak için 10 bin saate sahip olamıyoruz. Ya da tüm başarılı insanlar bu sıkı pratiğin eseri sonucu başarıya kavuşanlar olmuyor. Bazen şanslı da olmak gerekir.
Bill Gates bir röportajının başında ‘’Çok şanslıydım.’’ der. Bu onun zeki biri ya da büyük bir girişimci olmadığı anlamına gelmiyor. Dönemindeki birçok kişiden şanslıydı çünkü zengin bir ailenin zeki oğluydu. Gittiği özel okul sayesinde 1960’larda çoğu üniversitenin bile bilgisayar kulübü yokken o henüz ortaokulda bilgisayarla tanışma fırsatı buldu. Bu fırsatı çok iyi değerlendirdi ve bolca pratik yaptı. Evi Washington Üniversitesi’ne yürüme mesafesindeydi. Geceleri orada pratik yapmaya başladı. Gates kendi yazılım şirketini kurmak için ikinci sınıfta Harvard’ı terk ettiğinde yaklaşık 7 yıldır programlama yapıyordu zaten.
Bunlara ek olarak bazen doğduğunuz yıl hatta doğdunuz ay başarıya bir etken olabilir. Yine Bill Gates’den örnek verecek olursak o ve bilgisayar devrinin diğer dâhisi Steve Jobs 1955 yılında doğdu. Böylece 1975 yılında kişisel bilgisayar çağı başladığında bu değişime ayak uydurabilmek için ideal yaştalardı. Eğer 1975 yılında yaşça daha büyük olsalardı muhtemelen IBM’de çalışan sıradan bir mühendis olacaklardı. Eğer daha küçük yaşta olsalardı lisede olacaklardı. 1955 onlar için mükemmel bir doğum yılıydı.
Bazen ise içinde büyüdüğümüz aile başarımızda etkili olabilir. 2. Dünya Savaşı sonrası Amerika’ya kaçan Yahudi ailelerin çocukları incelendiğine birçoğunun doktor, mühendis, avukat gibi mesleklere sahip olduğunu görürüz. Bu çocukların bir ortak yönü de ailelerinin giyim sektöründe çalışmasıdır. Avrupa’dan kaçan Yahudiler Amerika’ya geldiklerinde bildikleri en iyi işi yapmaya başladılar. Bu da çoğunlukla terzilik ya da giysi üreticiliğiydi. Bu insanlar çok çalışarak kendi emekleriyle işlerini büyüttüler. Bunu yaparken de çocuklarına otonomiyi, karmaşıklığı ve çabayla ödül arasındaki ilişkiyi aktardılar. Bu çocuklar da yaşamları boyunca önlerine çıkan dezavantajları fırsata çevirmeyi öğrendiler.
Hepsinden bağımsız olarak ana dilimiz dahi başarımıza yardımcı olabilir. Asyalıların matematikteki başarısını bu şekilde açıklamak mümkün. Onların rakamları batılı dillere göre çok daha kısa sürede telaffuz edilebiliyor. Böylece sayıları akıllarında tutmaları kolaylaşıyor, bellek sistemleri daha kuvvetli oluyor.
Tüm bu bilgilerden yola çıkarak başarının birden çok faktöre bağlı olduğunu anladığımızı düşünüyorum. Ki bu faktörler çoğunlukla kendi elimizde olmadan gerçekleşiyor. Ancak şu bir gerçek ki başarılı olarak nitelendirdiğimiz bu insanların ortak özellikleri ellerine geçen fırsatları çok iyi değerlendirmiş olmaları. Bill Gates’in okulunda bilgisayarla tanışma fırsatı olan ondan başka çocuklar da vardı ama hepimiz Bill Gates’i tanıyoruz.
Eğer bu hikayeler ilginizi çektiyse ve daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız Malcolm Gladwell’in ‘’Outliers’’ isimli kitabını okuyabilirsiniz.
Rümeysa Kahraman
2021-03-07 535