Her okuduğumda beni inanılmaz heyecanlandıran, başarıları ile motive eden ve sizlere de ilham vereceğine inandığım Marie Curie’yi yakından tanımanızı çok isterim. Marie Curie, Fransızca adıyla Maria Sklodowska ; 7 Kasım 1867’de Rusya İmparatorluğunun Varşova şehrinde dünyaya geldi. Babası fizik öğretmeni annesi ise bir kız yurdunda müdürdü. Babasının yönlendirmeleri ile bilime ilgi duymaya başladı. Başarılı bir öğrenciydi ve liseyi de birincilikle bitirdi. Maalesef yaşadığı ülkede kadınların üniversite eğitimi almasına izin verilmiyordu. Marie ablası Pronya’nın Paris’te Tıp eğitimi almasını ve daha sonra onun yardımları ile üniversiteye gitmeyi çok istiyordu. Çalışarak biriktirdiği para sayesinde ablasının eğitimine yardım ediyordu ve nihayet 24 yaşında o da Paris’e giderek Sarbonne Üniversitesi’nde eğitim almaya başlamıştı. Fakülteyi birincilikle bitiren Marie, bir arkadaşının verdiği davette Fizik ve Kimya Okulu Laboratuvar Başkanı olan Pierre Curie ile tanıştı. Kısa süre içerisinde evlendiler. Bu evlilik Marie’nin başarısını ve çalışma aşkını engellemenin aksine beraber daha çok çalışmışlarına yardımcı olmuştu. 1896 yılında öğretmenlik diplomasını aldı, 1897’de de Henri Becquerel’in keşfettiği uranyum elementinin kendiliğinden ışın yaydığını yani radyoaktif olduğunu öğrenince uranyum konusunda doktora yapmaya karar verdi. Eşi Pierre ile toryumun da bu ışınları yaydığını keşfedince birlikte çok sıkı çalışarak ismini Marie’nin doğduğu yer olan Polonya’dan alan yeni bir radyoaktif element buldular: Polonyum. 1898 senesinde doğal bir radyoaktif element olan aynı zamanda Marie’nin yaşamını yitirmesine sebep olan radyumu buldular. Marie Curie, 1903 senesinde doktorasını tamamladı ve doktora unvanına sahip ilk kadın olarak tarihe geçti. Yine aynı sene radyoaktivite alanındaki çalışmaları sayesinde Pierre ve Becquerel ile birlikte Nobel Fizik Ödülü’ne layık görüldüler ve Marie tarihte Nobel Ödülü’nü kazanan ilk kadın oldu. Pierre, Sarbonne’daki Fizik labaratuvarına başkan olarak atandı ve Marie de fizik öğretmenliği yapmaya başladı. Hayatlarında hiçbir problem yokmuş gibi yaşamaya devam ediyorlardı ancak çalıştıkları radyoaktif maddelerin bedenlerine zaman içerisinde ne derecede zarar verdiğinin farkında değillerdi. Gün geçtikçe radyumun zararlı etkilerini vücutlarında gözlemlemeye başladılar. Marie 1906’da talihsiz bir kaza sonucu eşi Pierre’i kaybetti. Kazadan sonra iki çocuğu ile yalnız kaldı ve eşinin profesörlüğünü devraldı. Yaşadığı zorluklara rağmen yılmadan çalışmaya devam eden Marie Sarbonne’daki ilk kadın profesör olarak yine ve yeniden tarihe geçmişti. İlklere doyamayan Marie, 1911 senesinde polonyum ve radyumun keşfi sayesinde Nobel Kimya Ödülü alarak iki kez bu ödüle layık görülen ilk kadın oldu. 1914 senesinde Paris’te Radyum Enstitüsü kuruldu ve Marie oraya müdür olarak atandı. Yaşamı boyunca radyumun tıp alanındaki önemine dikkat çekmeye çalışan Marie, 1. Dünya Savaşı zamanında taşınabilir röntgen cihazları geliştirerek kızı Irene’in yardımlarıyla genç kadınlara ve fizik tedavi uzmanlarına savaş alanlarında bu makinelerin kullanım şeklini öğretti. Bu dönem boyunca yüksek dozda radyoaktif ışına maruz kaldı. Marie yaşamı boyunca maruz kaldığı aşırı dozdaki radyasyon sebebiyle 67 yaşında hayatına gözlerini yumdu. “Bilim için ölen kadın” olarak anılan Marie’nin not defterleri yüksek dozda radyasyona maruz kaldığı için günümüzde radyoaktif koruma altında incelenmektedir. Marie’nin yaşadığı zorluklara rağmen elde ettiği başarılar bizlere örnek olsun. Hayallerimize bir adım daha yaklaşmak için uygun koşulları beklemek yerine hemen şimdi harekete geçmemiz ve tutkunu olduğumuz şeye dört kolla sarılmamız gerektiğinin çok güzel bir örneğidir Marie Curie. Bu hayat hikayesinin motivasyonunuzu her kaybettiğinizde dönüp okumak isteyeceğiniz, sizlere ışık tutacak bir kılavuz olması dileğiyle.
Şeval Savaş
2021-03-11 479