Büyük Okyanus’ta, Japonya ve Endonezya’nın arasında, Guam Adası’nın güney batısında bulunan Mariana Çukuru’nun dünyanın en derin yeri olduğunu elbette duymuşsunuzdur. Ancak dünyanın en derin noktasının bile plastiklerle dolu olduğunu duymuş muydunuz?
Levha hareketleri sonucu Pasifik plaka ile Mariana plakasının çarpışması ile oluşan Mariana Çukuru’nun en derin noktasının yaklaşık 10.994 metre, uzunluğunun 2.542 kilometre ve genişliğinin ise 69 kilometre olduğu bilinmektedir. Daha anlaşılır olması adına kara parçası üzerinde bulunan en yüksek dağ olan Everest’i düşünelim. Eğer Everest Dağı’nı ters çevirip okyanusa daldırmış olsaydık, en dibe erişmek için hala 2.1 km mesafe olacaktı.
Mariana Çukuru’na ilk başarılı dalışı Jacques Piccard ile Donald Walsh 23 Ocak 1960’ta yapmıştır. 3 saat 15 dakikada inmiş ve yaklaşık 20 dakika gözlem yaparak toplamda 5 saatin sonunda yüzeye çıkmışlardır. Daha sonra Titanik, Terminatör, Aliens ve Avatar gibi ödüllü filmlerin yönetmeni James Cameron, 25 Mart 2012’de “Deepsea Challenger” isimli özel denizaltısıyla Mariana Çukuru’na tek başına 156 dakikada inebilmeyi başarmıştır. 3 saat gözlem yapan Cameron 70 dakikada yüzeye çıkarak herkesi şaşırtmıştır. James Cameron yaptığı dalıştan su, toprak ve canlı örneklerinin yanı sıra “James Cameron’s Deepsea Challenge 3D” belgeseli için de çektiği birçok görüntüyle dönmüştür. Cameron Mariana Çukuru’nun hiçbir özelliği olmayan, monoton bir alan olduğunu ve hissettiği şeyin tüm insanlıktan tamamen soyutlanmış olmak olduğunu söyledi.
En son 13 Mayıs 2019’da Amerikalı kaşif Vescovo’nun yaptığı 4 saatlik dalışta kaşif, renkli kayalıklar ve deniz canlıların yanı sıra plastik poşet ve şeker ambalajları gördüğünü söyledi. Vescovo’nun ardından takım arkadaşları da art arda dört dalış gerçekleştirdiler ve yaptıkları incelemeler sonucu denizin 3 farklı noktasında görülen “amfipot” adı verilen 4 yeni karides benzeri kabuklu hayvan türü keşfettiklerini düşündüler. 7 bin metre aşağıda “kaşık solucanı” ve 8 bin metre aşağıda da “pembe deniz salyangozu” gördüklerini söylediler. Aynı zamanda deniz dibindeki mikroplar sebebiyle oluştuğunu düşündükleri parlak renkli kayalık oluşumlarına da rastlayan ekip, deniz tabanından kaya örnekleri toplayarak mikroplastik içerip içermediklerine bakmaya başladılar.
Yapılan araştırmalar, suyun derinlerinde yaşayan canlılar için bu plastiklerin büyük bir sorun teşkil ettiğini açıkça göstermektedir. İnsanlık tarihinin, yeryüzünde yaşamaya başladığı zamandan günümüze kadar havaya ve karaya vermiş olduğu zarar saymakla bitmezken bir de su altında yaşayan canlılara zarar veriyor olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek açıkçası epey can sıkıcı bir durum. “Denizler plastiklerle dolu!”, “Balık değil plastik yiyoruz!”, “Besin zincirine plastik girdi” gibi haberlere üzücü bir şekilde alışık olsak da Büyük Okyanus’ta, dünyanın en derin noktasındaki Mariana Çukuru’nda böyle bir manzara ile karşılaşmak üzücü ve utanç verici.
Waste Free Ocean (WFO) Hareketi’nin okyanus ve deniz kirliliğini önlemeye yönelik yayınlamış olduğu 10 çözüm önerisini herkesin mutlaka incelemesini öneriyorum. Çözüm maddelerinden, belki de şu anlık elimizden gelebilecek olanı geri dönüşüm ve kaynak verimliliğini teşvik etmek amacıyla okullar ve üniversiteler arasında işbirliği özendirilmesine katkıda bulunmak olabilir. Yarını bizler belirleyeceğiz. Önce kendimiz bilinçlenip sonra öğrendiklerimizi çevremize aktarırsak, belki de yarın daha temiz bir dünyaya uyanırız.
Şeval Savaş
2021-10-24 428