→ IEEE Standartları → IEEE.org → IEEE Xplore → IEEE Spectrum → IEEE Türkiye
BİNLERCE YILLIK SIR: KAYIP KITA ATLANTİS

Barış içinde yaşayan, ileri teknolojiye erişmiş üstün bir ırk hayali… Günümüzden yıllar sonrasını hayal etmemiz istendiğinde, eğer geleceğe dair iyimsersek gözümüzün önünde böyle bir görüntünün canlanması çok da zor olmaz. Teknolojinin gelişmesinin amacı böyle bir ırka ulaşmak değil midir? Peki ya bu üstün ırk gelecekte değil de bundan bin yıllar öncesinde, geçmişteyse? Ve bu ırkın yaşadığı ülkeye “Atlantis” deniliyorsa?

Kayıp ülke Atlantis ilk olarak Platon’un yazılarında ortaya çıktı. Platon bunu Yunan devlet adamı ve şair Solon’un notlarından öğrenir. Solon ise bunu Mısır ziyareti sırasında tanıştığı bir rahipten dinler.

Efsaneye göre Posedion kendine ölümlü bir eş seçer. Onun evini adanın tam ortasındaki yüksek bir tepeye inşa eder. Ev denizle çevrili verimli bir ovaya bakmaktadır. Eşinin korunması için de 5 eş merkezli su ve toprak halkasıyla çevrilidir. Atlantis’in en belirgin özelliği bu yuvarlak yapısıdır.

Atlantislilerin milattan önce 9500 yıllarında yaşadığı düşünülür. Platon’a göre Atlantisliler Atlas Okyanusundan Doğu Akdeniz’e kadar uzanan saldırgan bir imparatorluktu. Bu insanlar ileri gelişmişlik seviyesine ulaşmış ve tüm dünyaya barış getirebilecek kadar bilgelik düzeyine erişmişlerdi. Ancak ilerleyen zamanlarda onlar da yozlaşarak ellerindekinden daha fazlasını istemeye başladılar. Buna bağlı olarak başlarına gelen felaketler sonucu bir gecede suyun altına gömülerek yok oldular. Platon’un bu şehirden bahsederken Santorini adasında bulunan Girit Uygarlığı’nın başına gelen devasa yanardağ patlamasından etkilendiği düşünülüyor. Yani bir teoriye göre Atlantis’in insanları Giritliler olabilir. Ancak Platon’un Atlantislileri oldukça saldırgan bir milletti. Kendi içlerindeki barışa rağmen sınırlarını genişletmek için diğer bölgelere saldırmaktan çekinmezlerdi. Platon’a göre Atina’ya kadar gelmişler ancak iyi yürekli cesur Atinalılar güç olarak Atlantislilerden zayıf olmalarına rağmen onları yenebilmişler. Oysaki Giritliler barışçıl bir milletti. Bu durum Girit’in Atlantis olma ihtimalini çürütüyor. Kimilerine göre Atlantis, Platon’un Yunanlıları övmek için uydurduğu ahlaki değerler taşıyan bir hikaye. Atlantislilerin güçlerini kötüye kullanmaları sonucu felakete uğramalarından bir ders vermek istiyor olabilir. Ancak Platon’un bu ada hakkındaki zaman ve mekan tarifi çoğu insana adanın var olduğunu düşündürüyor. Ona göre ada Cebelitarık Boğazı’nın ötesinde, Atlantik Okyanusunda. Atlantis’in kesin konumuyla ilgili birçok tahmin var. Kimine göre İspanya açıklarında, kimine göre Sahra’nın Gözü olarak adlandırılan yerde. Yapılan araştırmalarda İspanya’nın Atlas Okyanusu kıyılarında Atlantis’e ait olduğu düşünülen Tunç Devri çıpaları bulundu. Bu çıpalar orada bir liman olduğunu kanıtlıyor. Ayrıca St. Petersburg Müzesinde bulunan papirüslerde Firavun Sit’in bir grup araştırmacıyı Mısır’a bilgeliği getiren atalarının gerçek kökenlerini bulmak için Atlantik Okyanusu’na gönderdiği yazılı. Mısır piramitlerinin yapımında Atlantislilerin teknolojilerinden yardım alındığı düşünülüyor. Kimine göreyse Atlantis Kur’an’da adı geçen “Ad Kavmi”. Gerek kelime kökeni olarak gerek Kur’an’da bahsedilen Ad Kavmi’nin özellikleri olarak Atlantis halkıyla uyuşuyor.

Atlantis birçok kişinin merak ettiği, hakkında çok az bilgi olmasına rağmen üzerine çokça kitaplar yazılan, teoriler üretilen, araştırmalar yapılan büyük bir sır. Bu kadar az bilgiyle günümüzden binlerce yıl öncesinde var olduğu söylenen bir uygarlığı aramak kolay bir iş değil. Mesela o zamanın jeolojik yapısına göre suya gömülse de günümüzde bir kara parçasının altında bulunabilir. Teknolojinin de gelişmesiyle birlikte ileride bu gizemli uygarlık hakkında yeni şeyler öğrenebiliriz. O zamana kadar Atlantis, eğer varsa, yerin altında ya da okyanusun derinliklerinde tüm gizemiyle bizi beklemeye devam edecek.

Rümeysa Kahraman
2021-10-24 414