→ IEEE Standartları → IEEE.org → IEEE Xplore → IEEE Spectrum → IEEE Türkiye
AYNA AYNA SÖYLE BANA

Duygusal filmlerden veya dizilerden çok etkilenir misiniz? Mesela İncir Reçeli filmini ele alalım. İzlemeyen yoktur diye düşünüyorum. Duygu öldüğünde ve arkadan vavaay müziği çaldığında çoğu insanın gözü dolmuştur. Siz o sahneyi açıp izlemeden ben hemen başka bir örnek vereyim.

Önünüzde biri limon yiyip yüzünü buruşturduğunda siz de aynı ekşimsi tadı almış gibi bir hissiyata kapılırsınız öyle değil mi? En azından bir çoğunuz. Limona tiki olanlardan özür dileyerek bu örneği de değiştiriyorum.

Bir futbol maçı izlediğinizi düşünün. Tam gol pozisyonu geldiğinde sanki oynayan sizmişsiniz gibi (Tabi gole giden takım tuttuğunuz takımsa) heyecanlanırsınız. Örneklere ilerleyen satırlarda devam edeceğim fakat şimdi konumuza geliyorum.

Saydığım veya sayacağım örneklerden en azından bir tanesini bile yaşadığınızı varsayıyorum. Bunun nedenini hiç düşündünüz mü?

Neden biri düştüğünde sizin de içiniz sızlıyor, neden bir koşucu bitiş çizgisine yaklaştığında heyecanlanıyorsunuz veya neden birinin esnediğini gördüğünüzde siz de esniyorsunuz hiç merak ettiniz mi?

Bol nedenli cümlelerden ve merak ettiniz mi sorularımdan sonra konuya geliyorum hemen. Bu saydıklarımı merak etmediyseniz bile hiç endişelenmeyin ben sizin yerinize merak ettim.

Bir canlının herhangi bir hareketi kendisi yaptığında ve aynı hareketi yapan birini gözlemlediği durumlarda her ikisinde de ateşlenen nöronlar bulunuyor. Bu nöronlara da ayna nöronlar deniliyor.

Ayna nöronlar ilk olarak, 1990 yılında yapılan bir incelemede maymunların muza uzanırken uyarılan nöronlarının, başka biri muza uzanınca da uyarılması sonucunda Rizzolatti ve ekibinin dikkatini çekmiş.

Bu nörofizyolojistler, Macaca nemestrina türü 3 tane makağın ventral premotor kortekslerine elektrotlar yerleştirerek makakların el ve vücut hareketlerini bir süre takip etmişler. Deney boyunca, maymunların karşıdaki kişinin hareketlerini taklit etmelerini sağlamışlar. Bu süre zarfında F5 bölgesindeki bazı nöronların, taklit hareketlere karşılık verdiğini fark etmişler. Bu nöronlara da “ayna nöronlar” denmiş.

Maymunlarla başlatılan deney, insanlarda devam ettirilmiş ve bu deneylerde maymun beyninde aktifleşen F5 alanındaki nöronların insanlarda daha yoğun olarak broca alanında bulunduğu tespit edilmiş.

Ayna nöronları ilk kez fantom (hayalet) ağrısını azaltmak amacıyla terapilerinde kullanan V.S Ramachandran bunun önemini, “Ayna nöronlar bilim dünyası için DNA’nın keşfinden bile daha önemli bir aşamadır.” diyerek belirtmiş. Hatta beynimizdeki nöronların yaklaşık %20’si ayna nöron özelliği taşıdığı bilinmektedir.

Ayna nöronların karşımızdakinin davranışlarını anlama, kompleks davranışları taklit etme, yorumlama ve davranış modelleri oluşturma gibi sosyal yönleri de bulunmakta, empati kavramının nörobiyolojik karşılığı gibi tanımlamalar da yapılabilmektedir.

Kurulan bu empati sayesinde örneğin; başka birinin yaşadığı bir kazaya veya duruma kendimiz yaşıyormuş gibi çok üzülürüz veya sinirleniriz. Bunun sebebi ayna nöronların o olayı veya durumu kendi deneyimlerimizle eşleştirmesidir.

Yapılan bir araştırmaya göre insanlardaki ayna nöronlar ilk 12 aydan sonra gelişiyor ve bu yüzden de bebekler genel olarak 1 yaşından sonra çevrelerine daha tutarlı tepkiler verebiliyor. Ayna nöronların insana özgü becerilerin gelişmesinde merkezi bir rolü olduğu biliniyor. Gözlemlediğimiz kişiyi taklit edemeseydik insana özgü yetilerimiz bu kadar gelişmemiş olacaktı. Ayna nöronlar taklit ve bunun aktarımı sonucu; dilin gelişimi, kültürün aktarılması, ilk icatların günümüze kadar yayılması gibi insan evriminde önemli bir yere sahiptir.

Başka bir araştırma cinsiyetler arasındaki farklılık üzerine. Yawei Cheng ve ekibinin yaptığı bir dizi araştırmanın sonucunda, dişilerin erkeklere nazaran, ayna nöronlardan gelen uyarılara verdikleri motor tepkilerin daha fazla olduğunu gözlemlediler. Bu da dişilerin neden empati kurmaya erkeklerden daha yatkın olduğunu açıklıyor.

Ayna nöronlarla bağlantısı bulunduğu düşünülen bir başka durum ise otizm. 2008 yılında IIan Dinstain ve ekibi, Lacaboni ve ekibinin ulaştığı sonuçları kullanarak otizm ile ayna nöronlar arasında ilişki kurmuşlar. Kanıtları ise şöyle; ayna nöronlar ile motor nöronlar arasında sıkı bir bağ var. Karşıdakini anlamak için ve taklit etmek için birlikte çalışıyorlar. Fakat bu bağ, otizmli çocuklarda çok az. Yani, otizmli hastalarda ayna nöronlar sağlıklı bir insana nazaran çok daha az çalışıyor. Böyle olunca da motor nöronlarla olan ilişkileri de kısıtlı oluyor.

Tüm bu açıklamalardan sonra kendi düşüncemi eklemek istiyorum. Bir aynaya baktığımızda sadece dış görüntümüzdeki mükemmellikleri veya kusurları görüyoruz. Ancak ayna nöronlar bize içimizde yaşanan sorunları da anlatmak istercesine duygularımıza yön veriyor. Daha önce yaşamadığınız veya hissetmediğiniz bir duyguyu anlamak zordur.

Eğer İncir Reçeli filminde ağladıysanız, yakını vefat eden birini gördüğünüzde içiniz sızladıysa, ayakkabısı olmayan bir çocuk gördüğünüzde ayaklarınız üşüdüyse, acı çeken bir hayvan gördüğünüzde sizin de canınız yandıysa derinlerde bir yerde bu duyguyu yaşamışsınız veya bu duyguyu yaşama korkunuz var demektir. Kendi kendime psikolojik analiz de yaptıktan sonra şunu da eklemek ve bitirmek istiyorum.

Bu yazıdan sonra anlamalıyız ki aslında aynalar sadece odamızın duvarında, çantamızın içinde değil her yerde. Belki de masaldaki cadı, ayna ayna söyle bana var mı benden güzeli derken bu durumun veya yaşayacağı duygunun korkusunu hissetmiştir. Eveet senelerdir anlatılan masaldaki cadının psikolojik sorunlarını da göz önüne serdiysem burayı kırmızı odaya çevirmeden size dönelim. Hadi şimdi siz de geçin aynanızın karşısına, bakalım sizin aynanız size ne söyleyecek?

Ayşegül Kul
2021-12-16 366