İnsanoğlu binlerce yıldır kendini, yaşadıklarını ve gördüklerini ifade etmenin, geleceğe iz bırakmanın türlü yollarını aradı. Yazmak, çizmek, görüntülemek… Gördüklerini yansıtmak, geleceğe bir anı bırakmak için tercih edilen yöntemlerden biri de fotoğraf oldu. Bugün artık teknolojinin gelişmesi sayesinde mobil telefonlardan bile benzersiz fotoğraflar çekmek bunları paylaşabilmek mümkün. Bu durum fotoğrafa bakış açımızı çokça değiştirmiş olsa da bugün fotoğrafların hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğu bir gerçek. Mutlu olduğumuz anları, sevdiğimiz şeyleri, gezip gördüğümüz yerleri, hatta kimi zaman yediğimiz yemekleri fotoğraflıyor, paylaşıyoruz. Bugün kolayca çektiğimiz fotoğrafların günümüze kadarki gelişim süreci ise oldukça meşakkatli çalışmaların sonucu. Biz de bu yazımızda fotoğrafçılığın geçmişini ele almak, gelişim sürecine dair bilgileri sizinle paylaşmak istedik.
FOTOĞRAFIN TARİHÇESi
Fotoğraf terimi Yunanca ışık ve çizmek sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşuyor. Türk Dil Kurumu fotoğraf kelimesinin tanımı için şu açıklamayı yapıyor: “Çeşitli araç ve malzeme kullanarak görüntüyü özel bir yüzey üzerinde sabitleme”.
Sinema ve televizyonun temelinde yer alan, görüntüyü elde etmenin ilk adımı olan fotoğrafın icadına baktığımızda M.Ö. 4. yüzyıla uzanan bir tarihçeyle karşılaşıyoruz. Aristo’nun bir mağaranın içine küçük bir delikten süzen ışık huzmesi sayesinde karşı duvarda oluşan ters görüntüyü fark etmesiyle ilk adımının atıldığı söylenen sürecin Çinli filozof Mo Ti ile başladığına dair iddialar da var. Filozofun yüzey üzerinde görüntü oluşturmaktan söz ettiği gözlemi, fotoğrafın icadıyla ilgili atılan adımların sandığımızdan daha uzun bir zaman öncesine dayandığını düşündürüyor.
Şimdi fotoğrafın tarihsel süreçteki gelişimine bakalım... Bugün kullandığımız fotoğraf makinelerinin temelini oluşturan Camera Obscura olarak adlandırılan, içine bir insanın rahatlıkla girebileceği, sadece tek bir yüzeyindeki bir delik sayesinde ışık alan karanlık oda anlamına geliyor. İnsanlık henüz fotoğraf ile tanışmadan önce keşfedilen bu karanlık odayı kullananlar ilk başta içlerinde Leonardo da Vinci gibi isimlerin de yer aldığı ressamlardı. Işığın tek bir noktadan gelmesi, perspektif algısı, nesnelerin net görünmesi gibi önemli ayrıntılar pek çok ressamın eserlerini Camera Obscura tekniği sayesinde ürettiklerini gösteriyor. Daha sonraları karanlık oda yerine taşınabilir bir karanlık kutuya dönüştürülen teknik sayesinde ressamlar, özellikle de doğa manzaraları başta olmak üzere farklı eserlerinde bu tekniği kullandılar.
Geçen zaman karanlık kutunun gelişmesine neden oldu. Önce mercek eklenen kutuya ardından ayna dahil edildi. Bu ayna, görüntünün merceğin arkası yerine doğrudan yukarıya yansıtılmasını sağlarken bugün kullandığımız fotoğraf makinelerinin de temellerini oluşturuyordu. Her ne kadar karanlık kutu bir görüntü yaratsa da kimya biliminde henüz keşfedilmeyen bilgiler görüntünün sadece bir yansıma olmasını sağlıyordu. Bugün anladığımız anlamda bir fotoğrafın oluşması için elde edilen görüntünün aynı zamanda kaydedilmesi ve bir yüzeye sabitlenmesi gerekiyordu.
TARİHİN İLK FOTOĞRAFI
Tüm bu emeklerin sonunda tarihte ilk fotoğraf Fransız mucit Joseph Nicephore Niepce tarafından 1814 yılında çekildi. Bugün basit bir fotoğraf makinesiyle dahi saniyenin 8000’de biri hızında bir kare elde edebilmek mümkünken Niepce’nin çektiği fotoğrafın yaklaşık 8 saat sonunda oluştuğunu söylesek o günden bugüne nasıl bir gelişme sağlandığını biraz anlatmış oluruz belki. Tarihte çekilen ilk insan fotoğrafının sahibi ise Fransız ressam ve kimyager Louis Jacques Mande Daguerre. 1839 senesinde evinin penceresinden çektiği fotoğrafla tarihe not düşen Daguerre’in bu fotoğrafında ayakkabılarını cilalatan bir adam görünüyor.
Berna Güve
2021-02-21 625