Siz daha önce hiç uçmak istediniz mi? Ben 6 Şubat günü yataktan beni kaldıran telefondan sonra bir kerelik de olsa uçmak istedim. Normal şartlarda beni uyandıran telefonları pek açmam ama o sabah telefonumun öyle acı çaldığını hissettim ki içimden bir ses ‘bu telefonu açmalısın’ dedi. Telefonu açtığımda ‘Kadir Kahramanmaraş’ta deprem oldu.’ dedi arkadaşım. İlk bunu duyduğumda geçtiğimiz yıllarda olan az şiddetli depremlerden biri olduğunu düşünerek arkadaşıma sadece ‘hepimize geçmiş olsun.’ demekle yetindim ve telefonu kapatıp kafamı tekrar yastığa koydum. Uyumaya çalışırken salondan gelen televizyon sesini duyar duymaz hemen fırladım. Böyle söylediğimde basit bir televizyon sesi gibi gelebilir ancak bizim evde televizyon erken saatte açıksa mutlaka kötü şeyler oluyordur. Hemen yüzümü yıkadım ve salona gittim ve depremin 7’nin üzerinde şiddetinde olduğunu ve tam 11 ili etkilediğini televizyon ekranında gördüm. Hemen Adıyaman’daki arkadaşımı aradım. Telefonuna ulaşamadım diğer arkadaşlarımla iletişime geçip geçmediğini soruşturdum ve kimsenin ona ulaşamadığını duyunca işlerin ciddi olduğunu kesin olarak emin oldum. Çünkü Adıyamanlı arkadaşımın telefonuna ulaşılamıyorsa başı kesin dertte demektir. Artık bir şeyler yapmam gerektiğinin farkına varmıştım. Yakın arkadaşlarımla konuştum ve derhal deprem bölgelerine gitmemiz konusunda hem fikirdik. Ancak gitmek ve oradaki kalabalığı ve kargaşayı da arttırmak istemiyorduk. İlk olarak AFAD ve Kızılay üzerinden gönüllü olarak gitme kararı verdik ancak arama kurtarma konusunda bir yeterliliğimiz bulunmadığı için olumlu bir dönüş alamadık. Gün sonuna gelirken Adıyamanlı arkadaşımı 50 defadan fazla aramış ve hala bir cevap alamamıştım. Ondan cevap alamadıkça da bir şeyler yapmam gerektiğine olan inancım daha da artıyordu. Şu anlık bölgeye gitme gibi bir imkanımın da olmadığının da farkında olduğum için ayni yardımların toplandığı alanlara gitmeye ve yardım etmeye karar verdim. Bu düşüncelerin içinde televizyona bakarken telefonum çaldı ve Adıyaman’daki arkadaşım aradı ‘Kadir, ben ve ailem iyiyiz ama buralar çok kötü. İçecek veya yüzümüzü yıkayacak temiz su yok. Su gönderin Su’ dedi ve telefon kesildi. Bu konuşmayı yaptıktan sonra üzerime büyük bir sorumluluk verildiğini hissettim ve yardım edebileceğim her yere koşmaya başladım. Okulumun yardım ekibiyle çalıştım, farklı yükleme alanlarına koştum… Oradaki insanların boğazından geçecek bir damla su için kendimi feda etmeye razı oldum. Bu süreç içinde GSB gönüllü çağrısında bulundu ve gönüllü olmak için derhal mülakata gittim ancak oradan da haydi bu akşam gidiyorsun gibi bir yanıt alamadım. Birkaç gün İstanbul’da bahsettiğim gibi yardım toplama alanlarında çalıştıktan sonra 12 Şubat sabahında bir arkadaşımın yönlendirmesi ile bir STK ile iletişime geçtim ve ‘bu akşam hazır ol gidiyorsun’ sözünü duydum. Ailemle vedalaştım sonra da yanıma bir arkadaşımı daha alıp 12 Şubat 2023 akşamı Hatay’a doğru yola çıktım. Otobüs yolculuğumuz 15 saat sürmüştü ve bu 15 saatin son iki saati bana yirmi saat gibi gelmişti. Hatay’ın merkezinden görev yerimize gittiğimiz bu iki saatte yol üzerindeki yıkılan binaları ve depremzede insanları gördükçe bu şehre ne olmuş böyle demekten başka bir şey yapamıyordum. Görev bölgesine geldiğimizde yardım deposunun önünde çok büyük bir kalabalık gördüm öylesine bir kalabalıktı ki bu adeta bütün Hatay orada sanmıştım bir an. Görev yapacağımız depoya girdiğimizde deponun içinde göz gözü görmeyecek derecede toz vardı. Hemen toz maskelerimizi taktık, eşyalarımızı amfi denilen bir alana bıraktık ve çalışmaya başladık. İlk olarak diğer şehirlerden karışık olarak gelen kolileri içeriklerine göre sınıflandırıldığı tasnif departmanında çalışmaya başladım. Daha sonradan ise ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını hazırlayan Runner Team ile çalışmaya başladım. İlk günü tamamlarken kendimi hiç yorgun hissetmiyordum ama bir köşede oturduğum an uyuyakalıyordum. Akşam yemeğini yedikten sonra amfi’ye uyumaya gittik. Amfiye gönüllülerin kullanması için yorgan,yastık ve battaniye getirilmişti. Ben ilk etapta bir battaniye bir yorgan ve bir yastık aldım kendime. Ancak amfi çok ama çok soğuktu bu yüzden gecenin ortasına doğru 3 battaniye ve 3 yorgan daha aldım ve bunlarla uyumaya çalıştım ancak hala daha soğuğu bir nebze de olsa az hissetmiyordum. Hatta bir an ertesi gün dönmeyi bile düşündüm. En sonunda arkadaşımla dışarı çıktık bolca odun bulduk,onları yaktık ve ateşin başında uyuduk. Ben üzerimde onca yorgan battaniye olmasına rağmen öyle üşümüşken enkazların altındaki insanlar ne denli üşümüştür acaba düşünceleri kafamda dolaşırken uyumak daha da zordu. Bizim yaptığımız şey uyumak değildi aslında sadece uyuyakalmaktı. Uyumaya çalışırken hayatımın en zor günü bugündü demiştim kendime ama ilerleyen günlerde ilk günün zor sınıfına bile giremeyeceğine karar verdim. İkinci gün TSK gönüllüler için askeri tulum getirmişti arkadaşımla birer tane hemen aldık. Biz tulumları alırken ekip sorumlumuz geldi ve bize çadır temin edildiğini ve orada kalabileceğimizi söyledi. Bu dün gece Amfi’nin soğunu yiyen ben ve arkadaşım için çok güzel bir haberdi ama biz buna bile sevinemedik çünkü hala çadırı olmayan binlerce insan vardı.Hemen eşyalarımızı ve tulumlarımızı alıp çadıra yerleştik. Daha sonra görev yerimize döndük ve ihtiyaçlarını almaya gelen insanların ihtiyaçlarını temin etmeye devam ettik. Bu sırada ihtiyaç sahibi insanlarla sohbet etme şansım da oldu ve duyduklarım beni çok etkiledi. Gördüğüm ve duyduğum tek bir şeyi sizinle paylaşayım ve olayın ciddiyetini ben size anlatmadan siz anlayın. Bir kişinin arabasının bagajında tabut ile ihtiyaç malzemesi almaya geldiğini gördüm. Bu beyefendinin bizden istediği malzemelerin yaklaşık %20’sini depoda kalmadığı için veremesek de bize ne kadar minnettar olduğunu gözlerinden görebiliyordum. Hatay’daki üçüncü ve dördüncü günümüz de ikinci güne benzer geçti. Geri döneceğimiz gün arkadaşımla beraber uçakla dönme kararı vermiştik. 30 km uzaklıktaki havaalanına nasıl gideceğimizi düşünürken üçüncü gün tanıştığımız bir abinin dönerken beni arayın ben sizi havaalanına bırakırım sözü geldi aklıma ve hemen telefona sarılıp abiyi aradım ve aradıktan sadece 5 dakika sonra yanımıza geldi ve bizi ailesi köyde brandadan bozma bir çadırda kalıyor olmasına rağmen arabasıyla havaalanına bıraktı. Deprem gönüllüğüm de bu şekilde bitmiş oldu. Bu süreç içerisinde unutamayacağım o kadar çok şey yaşadım ki her bir yaşadığımı ayrı ayrı yazsam belki de bunlar için ayrı bir blog sayfası açmamız gerekecektir. Bununla birlikte bence insanlar böyle zor dönemlerde aralarındaki kırgınlıkları ve kızgınlıkları bir süre de olsa unutmalı ve birlik beraberlik içinde olmalı. Ben böyle düşündüğüm için geçmişte tartıştığım Adanalı bir arkadaşımı depremin üçüncü günü iyi olduğundan emin olmak için aradım. Ancak kendisi telefonuma cevap vermedi. Belki de böyle zor günlerde hoşgörülü, saygılı, yardımsever, cömert olmaktan önce insan olmalıyızdır. Eğer insan olmayı hatırlarsak bu özellikler insanın varoluşunda olduğu için otomatik olarak bu özelliklere de sahip olacağızdır.
Kadir Gürsoy
2024-05-08 380